Ravil Tagir: "Ailemin hayatının değişmesini istedim"
Başakşehir'in yeni yıldızı Ravil Tagir, hayat hikayesini tüm samimiyetiyle aktardı.
Başakşehir'in yeni yıldızı Ravil Tagir, hayat hikayesini tüm samimiyetiyle aktardı.
Kazakistan'da doğdu, 7 yaşında geldiği Türkiye'de futbolla tanışıp 11 yaşında Altınordulu oldu. 16 yaşında 1. Lig'in kurtlar sofrasında rüştünü ispatlayan, Genç Millî Takımların farklı kademelerinde forma giyen ve 17 yaşında Süper Lig'in son şampiyonu Başakşehir'in kapısından giren genç stoper, yaşantısı, çalışkanlığı ve hayata bakışıyla "büyümüş de küçülmüş" denilen gerçek bir profesyonel.
6 Mayıs 2003, Cambul / Kazakistan doğumlusun. Öncelikle aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban, varsa kardeşlerin kimdir; ne işle meşguller?
Dört kardeşiz. Bir ablam evli, bir ablam spor öğretmeni, bir de abim var. O da spor yapıyor.
Annem ve babam ikisi de çalışmıyor. Profesyonel olunca benim kazandığım parayla geçinmelerini istemiştim ve bunu gerçekleştirdim.
Cambul'da nasıl bir hayatın vardı? Futbol öncesinde nasıl bir çocukluk geçirdin?
Kazakistan'da 7 yıl yaşadım. Türkiye'ye geldiğimde 7 yaşındaydım. Cumbul'da köyde yaşıyorduk. Kuzenlerimle geçirdiğim güzel zamanları hatırlıyorum. Orada daha çok kar/kış gördük. Kazakistan'ı düşününce kar geliyor aklıma. Güzel bir ortamdı. Köy ortamını herkesin görmesi gerektiğini düşünüyorum. Kuzenlerimizle, amcamla, dayımla tarlaya giderdik. Ahırımız ve ineklerimiz vardı, onlarla ilgilenirdik.
Türkiye'ye gelip yerleşmeniz nasıl oldu?
Babam ilk olarak 2000 yılında Türkiye'ye gelmiş. Ben o zaman dünyada yokmuşum. 10 yıl geçtikten sonra tekrar gelmiş. Buraya iş bulup çalışmak için gelmişti. Babamın mesleği aşçılık. Kazakistan'da restoranımız vardı. Ancak babam Türkiye'de pek iş bulamadı ve boyacılığa başladı. Ben profesyonel olduktan sonra ise artık çalışmıyor. Ailece Türkiye vatandaşı olduk ve onlar da Türkiye'de yaşıyor.
Sendeki futbol yeteneğini ilk kim keşfetti?
Dediğim gibi, 7 yaşına kadar Kazakistan'daydım ve o zamanlar topla hiç alâkam yoktu. Ama buraya geldikten sonra sınıf arkadaşlarımla hemen top oynamaya başladık. Okulda Nevrak Apaydın adında bir öğretmenim vardı. Sınıf öğretmenimdi. Beni çok beğendi ve "Seni bir kulübe yazdıralım. Tanıdığım bir antrenör var, seni ona götürelim" dedi. Bir beden öğretmenimiz vardı; Mesut Karadeniz. O da Kültürspor'un sahibi olan Ceyhun Kurtlar'la arkadaştı. Beni oraya önerdi. Kayıt için babamla birlikte gitmiştim. Maddi durumumuz iyi değildi. Kayıt parası istenince, babam, "Bunu veremeyiz" dedi ve geri dönmeye karar verdik. Sonra Ceyhun Hocam bana, "Gel seni bir deneyelim; bakalım nasılsın?" dedi. Denedikten sonra başladım. O yıl çok iyi geçti. Okul takımında oynuyordum. Sonra Ceyhun Kurtlar'ın, Altınordu scout ekibinde olduğunu öğrendim. Beni Altınordu'ya önerdi. Üç kez denenmeye gittim. İlkinde gitmek istemiyordum çünkü biz Bursa'da yaşıyorduk ve İzmir çok uzaktaydı. Üçüncü kez gittiğimde, "Burada kalacaksın" dediler. Ben yine gözüm yaşlı annemlere bakıyordum. Babam bütün gece düşündü ve sabah bana, "Gel evimize gidelim. Burada olmaz" dedi. Ben de, "Yok baba burada kalmak istiyorum" cevabını verdim ve Altınordu serüvenim böyle başladı.
Birinci sınıfı Kazakistan'da okudum. Sonra Türkiye'ye geldim ve ikinci sınıftan devam ettim. O dönemde hiç Türkçem yoktu. Rusça konuşuyordum. Şimdi Rusçam çok geriledi. Anlıyorum ama konuşmayı unutmuşum. İlkokulu Bursa'da Ayşe Müzeyyen İlkokulu'nda okudum. 5, 6 ve 7'yi farklı okullarda okudum, çünkü devreye futbol girmişti. Lisede ise mecburen açığa geçmek zorunda kaldım. Çünkü çift antrenman yapıyorduk. Benim için çok daha iyi oldu. Çünkü çift antrenmanda kendimi çok geliştirdim. Kulübün de verdiği eğitimler vardı. Özellikle dil eğitimleri beni çok geliştirdi. Ama açıktan devam ederken yine okulu asmadım. Girdiğim sınavlardan tam puan aldım. Şu an açık lisedeyim. Üniversitede de okumak istiyorum. Spor üzerine okuyacağım inşallah.
29 Ocak 2016'da Altınordu kulübünde filiz lisansının çıktığını görüyoruz. Altınordu, Türkiye'nin futbolcu fabrikası gibi çalışan bir kulübü. Sen bu takımdan içeri nasıl girdin?
Dediğim gibi, ilk gittiğimde 11 yaşındaydım. Takım arkadaşlarım, hocalarım olsun çok farklı bir ortamdı benim için. Türkçeyi öğrenmiştim ama çok sosyal biri değildim. Oraya gidince arkadaşlık gördüm. Daha çok olgunlaştım. Orada verilen eğitim bambaşkaydı. Okul masraflarımız, tüm ihtiyaçlarımız karşılanıyordu. Benimle birlikte yeni bir hoca gelmişti. Yeni olduğu ve eskileri tanımadığı için beni kaptan yapmıştı. Kaptan olunca da öz güvenim tamamen arttı. Kendimi kulübe daha fazla ait hissettim. Böylece yıllarım daha rahat geçti. Bütün hocalarımın sözünü dinlerim. Çalışmayı çok sevdiğim için ne denirse yapmaya çalışırım. Beslenme olsun, dinlenme olsun, ne denirse yaparım. Okuldaki başarım da buradan geliyor. Notlarım 90'ın üzerinde.
Geçen sene Haziran ayında profesyonel sözleşmeye imza attın ve sonra baş döndürücü bir hızda basamakları tırmandın. Geçen sezon Altınordu ile TFF 1. Lig'de 32, Türkiye Kupası'nda 1 maçta forma giydin ve dikkatleri üzerine çektin. Geçen sezonu nasıl değerlendirirsin?
Bana ilk profesyonel olacaksın dendiğinde çok heyecanlanmıştım. Babam aramış ve "Salı günü gidiyoruz. Profesyonel sözleşme imzalayacağız" demişti. Tabiî çok heyecanlıydım. Ama büyükler vardı benden önce. Takımda oynayamam diye düşünüyordum. Enes Sığırcı abim vardı, beşinci antrenmanda sakatlık yaşadı. Kötü bir sakatlıktı. Sonra hoca hazırlık maçlarında beni değerlendirmeye başladı. İsteklerini yapabildiğim için bana karşı güveni oluştu, daha çok şans vermeye başladı. Böylece karşılıklı bir güven ilişkisi içinde daha rahat oynuyordum. Hata yapsam da Hüseyin Eroğlu Hocam arkamda oldu. Onun verdiği güvenle kendimi geliştirdim. Sadece antrenman yapıp maç oynamasaydım bu kadar gelişeceğimi düşünmüyorum.
Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın bugün futbolcu olamadı. Ama sen bunu başardın ve emin adımlarla yolunda ilerliyorsun. O arkadaşlarına göre neleri farklı yaptığını düşünüyorsun?
Ben arkadaşlarımı her zaman izledim. Bakıyordum onlara. Davranışları bana ders oluyordu. "Gitmesek mi, yapmasak mı?" diyorlardı. Hep bir isyan vardı. Ben elimden geleni yapmaya çalıştım. Bana ne denirse onu yaptım. Ders varsa derse girdim. Hiçbir isyanım olmadı. Diğer arkadaşlarımın kaybetme nedeni budur bence. Çok imkân vardı ama onlar bunu yanlış değerlendirdi. Ben 5-6 yıl Altınordu'da oynadım. Verilen imkânlar hiçbir yerde yok. Arkadaşlarım, "Biz daha fazla gezelim. Daha fazla tozalım" dedikleri için; böyle bir kafa yapısında oldukları için başaramadı.
Burada ailenin maddi imkânsızlıklarının da etkisi var mı? Seni kamçıladı mı bu durum?
Evet kesinlikle. Ailemde gördüğüm bazı maddi olaylar vardı. Bunu ben değiştirmek istedim. Bu durum bana sorumluluk yükledi. Hayatımızın değişmesini istedim. "Böyle imkânlar gelmiş ayağıma, neden değerlendirmiyorum?" dedim kendi kendime… Kıymetini bildim.
Cengiz Ünder, Çağlar Söyüncü, Barış Alıcı, Berke Özer gibi futbolcuların Altınordu'dan çıkıp, hızlı yükselişleri, aynı yolda yürüyen genç bir oyuncu olarak seni nasıl etkiledi?
Onların gidişi şu an ben ve benim arkadaşlarıma çok daha öz güven vermiştir. Çünkü onlardan önce Avrupa'ya gidip de başarı yakalayan pek yoktu. Onların gidişi bende şöyle bir duygu uyandırdı. Dedim ki, "Onlar yapıyor. Aynı yerde eğitim aldık. Ben neden yapamayayım?" Bu sefer ekstra çalışmaya başladım. Çağlar ağabeyi gördüm, Cengiz ağabeyi de gördüm. Onların top toplayıcısıydım. Onların maçında top topladım. Nereden, nasıl gittiklerini hatırlıyorum. Onların yolunu izlemek istiyorum. Geldikleri noktalar belli.
Bu röportajı yaptığımız tarihten altı gün önce son şampiyon Medipol Başakşehir'e transfer oldun. Bu transfer hakkında neler söylersin?
Son şampiyon olup da beni bu kadar isteyerek almaları, bana gerçekten değer verdiklerini gösteriyor. Bu konuda bana inanan, beni isteyen ve güvenen başkanımız ve teknik kadromuza çok teşekkür ediyorum. Çok farklı bir kadro var. Bu sene iyi başlayamamış olabilir ama tüm takımlarda böyle şeyler yaşanabiliyor. Daha sonra mutlaka toparlanacağız. Cengiz Ünder de benim gibi Altınordu'dan aynı adımı atarak Roma'ya gitmişti. Ben de böyle bir yolu gördüğüm ve Başakşehir'i de yıllardır takip ettiğim için karar vermekte zorlanmadım. Başakşehir'i çok başarılı buluyorum. Bu yüzden buraya gelmeyi tercih ettim. Bana değer verdiklerini hissettim. Daha yolun çok başındayım. Geliştirebileceğim çok yönüm var. Başakşehir'de forma giyip, daha sonra A Millî Takım'da hedefimi tamamlamak istiyorum.
Senin oturduğun yerde Çağlar Söyüncü ile röportaj yaptım. Çağlar'ın o zamanki fiziği ile bugünkü fiziği çok farklı. Çok geliştirdi kendisini. Sende de aynı şeyi görüyorum. Aynı şekilde fiziğini geliştirmek için neler yapıyorsun? Nelere dikkat ediyorsun?
Fizik konusu futbolda çok önemli. Savunma oyuncusu için daha da önemli. Ben Başakşehir'e geldim. Oradaki performans antrenörü ve diyetisyenle de konuşuyorum bu konuyu. Özel bir program hazırlattım. Altınordu'da da ekstra çalışıyordum. Bu sene benim için daha farklı olacak. Bu yola girdim artık. Başladım bu profesyonelliğe. O yüzden bütün konularda hocalarıma sordum. Stoper oyuncusuyum ve güce ihtiyacım var.
Yeni sezondan beklentilerin nedir? Medipol Başakşehir'de kendine nasıl bir kariyer planı yaptın?
Antrenmanlarda kendimi çok iyi gösterip, formayı almak istiyorum. Bir yıl, en fazla iki yılda Avrupa'ya gitmek istiyorum. Başakşehir bu sene Şampiyonlar Ligi'nde zaten. Tam bir futbol arenası. Orada forma giyersem en iyi performansımı sergilemek istiyorum. Her şey iyi giderse bir yılda Avrupa'nın yolunu tutmak istiyorum.
Röportaj yaptığımız güne kadar henüz Süper Lig'de forma giymedin. Artık birçok yıldız oyuncuyla birlikte yine birçok yıldız oyuncuya karşı oynayacaksın. Hislerin, düşüncelerin nedir?
Süper Lig çok farklı… Geçen sezon TFF 1. Lig'deydim ama burası bambaşka. Tabiî ki çok heyecanlıyım. Başakşehir'de çok daha gelişeceğimi düşünüyorum. İdmanlara daha çok kendimi vereceğim. Süper Lig gerçekten bambaşka. Büyük yıldızlara karşı oynayacağım. Bunun üstesinden geleceğime inanıyorum. Bana verilen görevi her zaman lâyıkıyla yapmaya çalıştım. Hocalarımın verdiği görevleri yaparsam, bu işin altından kalkabilirim.
Uzun vadede kendine nasıl bir kariyer planlıyorsun? Kendine hangi ligleri yakın görüyorsun?
İlk önce herkesin beğendiği lig olan Premier Lig'de kesinlikle forma giymek istiyorum. Ama onun dışında her zaman takip ettiğim bir takım olan Real Madrid'de oynamayı çok isterim. İspanya Ligi'ni yakından takip ediyorum. Özel olarak İspanyolca çalışıyorum. İngilizcem zaten var. Çok iyi olmasa da Rusçam var. Biraz Almanca biliyorum. Bunlara hep çalışıyorum. Gidince yabancılık çekmemek için çok çalışıyorum. Yurt dışına çok çıktım. Orada insanlarla hep kendi dilleriyle konuşmaya çalışıyorum. İspanyolca, İngilizce, Almanca konuşuyorum insanlarla…
Büyük takımlarda forma giyen genç oyuncularımızı, popülerliğin getirdiği rehavet sonucu hüsran yaşama tehlikesi bekliyor. Bu tehlikeyi geçmişte çok futbolcuda gördük. Bu tehlikenin ne kadar farkındasın ve kendini korumak için ne gibi önlemler alıyorsun?
Kendimi korumak için sadece bu işin içinde yıllardır çalışan insanların dediklerini dinliyorum. Görüyor herkes. Sizin de gördüğünüz gibi çok yetenekli olup kaybolan insanları görüyorlar. Yetenekli olup yukarı çıkan insanları da görüyorlar. Onların verdiği tavsiyeleri dinleyerek adım atıyorum. Her şeyin farkındayım. Gerek gördüklerim, gerek benimle konuşan ağabeylerim, hocalarım; herkesin verdiği tavsiyenin ortak noktası var. Çok çalışıp, profesyonelce yaşamak gerekiyor. Onun dışında her şeyden uzak durmak gerekiyor.
6 Mart 2018'deki Romanya maçından bu yana U15, U16, U17, U21 Millî Takımlarımızın formalarını terletiyorsun. Kazakistan doğumlu genç bir oyuncu olarak Türk Millî Takımlarında forma giymek nasıl bir duygu?
Türk Bayrağını taşımak ve temsil etmek çok gurur verici. İlk gittiğim Romanya kampında maça ilk on birde çıkmıştım. İstiklal Marşı okunurken tüylerim diken diken olmuştu. O zaman hissetmiştim her şeyin çok farklı olduğunu. Ondan önce arkadaşlarım gidiyordu Millî Takımlara… Ben de çok gitmek istiyor ve çalışıyordum. Biliyordum bir gün gideceğimi. Türk Millî Takımı'nda oynamak çok farklı. O bayrağı temsil etmek çok farklı. Yurt dışında birçok maç oynadık. Orada ülkemizi çok iyi temsil ettiğimizi düşünüyorum. Ülkeye dönünce çok farklı oluyor her şey. Gurur verici bunlar…
A Millî Takım düzeyine geldiğinde Kazakistan ve Türkiye arasında bir tercih yapman gerekirse tercihin ne olur?
Ben Türküm. Zaten seçimimi yaptım. Teklif gelse de Türkiye'de olacağım. A Millî Takım'da çok başarılı bir ekip var. Ben de bu ekibin içinde olmak istiyorum. 2002 yılında dünya üçüncüsü olan Türkiye takımı vardı. Oradan beri en iyi durumunu yakaladı Türkiye… EURO 2020'ye gideceğiz zaten. Ben de böyle organizasyonlara katılıp, büyük başarılar elde etmek istiyorum.
Kendine hangi futbolcuları örnek alıyorsun? Türkiye'de ve dünyada beğendiğin isimler kimler?
Şimdi yanlış anlaşılmasın ama Başakşehir'e gelmeden önce de Alexandru Epureanu'yu izliyordum. Oyun kuran bir oyuncu. Benim de oyun stilim öyle. Yurt dışında ise Barcelona'da Clement Lenglet var. Benim gibi oyun kuruyor o da. Onu da kendime örnek alıyorum. Onun dışında Virgil van Dijk ve Sergio Ramos var. Onların çalışmalarını izliyorum. Ramos'un çalışırken çok videosunu gördüm. Onların profesyonelliğini örnek alıyorum. Böylece başarabileceğime inanıyorum.
Kendini geliştirmek için ekstra neler yapıyorsun? Öz eleştiri yaptığında eksik gördüğün yerlerin neler?
Saha içinde bir stoper olarak agresifliğimin daha düşük olduğunu düşünüyorum. Stoperin agresif olması gerekiyor. Bunu geliştirebilirim mesela. Kişiliğim sâkin olduğu için sahada da sâkin kaldım. Ama profesyonel olunca bunun böyle olmaması gerektiğini öğrendim. Saha içinde işim için her şeyi yapmam gerekiyor. Geliştirebileceğim çok yönüm var. Her zaman çabuklukta, oyun kurmada daha iyi olabilirim. Çalışmanın sonu yok.
Pandemi seni nasıl etkiledi?
18 yaşından küçük olduğum için karantina boyunca evdeydim. Evde bir fitness salonum vardı. Orada çalıştım. Sonra ligler başlayınca pek eksik kaldığımı düşünmedim. İyi çalıştım. Geri dönüşüm gerçekten iyi oldu. Çok iyi performans gösterdim zaten dönünce…
Boş zamanlarında neler yaparsın? Hobilerin ve fobilerin neler?
Boş zamanlarımda kitap okumayı severim. En son Stefan Zweig'in Satranç kitabını okudum. Onun dışında yapmayı sevdiğim şey dizi izlemek. Yabancı dizileri izliyorum. İngilizce, İspanyolca izliyorum.
Altyazısız mı izliyorsun?
Şöyle bir taktiğim var... İlk izlediğim bir filmi İngilizce orijinali ve Türkçe altyazıyla izliyorum. Sonra tekrarlayıp, İngilizce sesli, İngilizce altyazılı izliyorum. Sonra sadece İngilizce sesli izliyorum. Üç kere izliyorum. Aklıma giriyor bütün cümleler ve kalıplar. Beni daha çok geliştirdiğini düşünüyorum. Fobilerime gelirsek yükseklik korkum var. Bir de bazen karanlıktan korkuyorum.
İstanbul'da nasıl bir hayatın olacak?
Şu an tesiste kalıyorum. Bu şekilde daha düzenli bir hayata ulaşacağımı düşünüyorum.
Röportaj: TamSaha / Rasim Artagan