Semih Türkmen: 10 parmakta 10 marifet
Türkiye Futbol Federasyonu'nun TamSaha dergisine röportaj veren plaj futbolcusu Semih Türkmen, çocukluğundan bu yana geçirdiği zamanları, futbola nasıl başladığını ve hayallerini anlattı. İşte detaylar...
Türkiye Futbol Federasyonu'nun TamSaha dergisine röportaj veren plaj futbolcusu Semih Türkmen, çocukluğundan bu yana geçirdiği zamanları, futbola nasıl başladığını ve hayallerini anlattı. İşte detaylar...
Futbol nasıl başladı? Bir kulüpten içeri ne zaman girdin?
Futbola başladığı zamanları ve geçirdiği zorlukları anlatan Türkmen, hocasından plaj futboluna girmesi konusunda tavsiyeler aldığını söyledi. Türkmen, " Ben çok küçükken mahallede deli gibi top oynuyorduk. Adem abimiz bizi sahiplendi. Bize tarlada idman yaptırıyordu. Beden Eğitimi Öğretmeni dersimize girmeye başladı. Yarımada Oyunları düzenleniyordu İzmir'de… Urla, Seferihisar, Çeşme, Karaburun geliyordu. Büyükler geliyordu. Bir arkadaşımla beni Yarımada Oyunları'na götürdü hocamız… Döndüğümüzde dikkatleri üzerimize çekmiştik. Bir hocamız Seferihisar'ın altyapısına aldı. Derken lisede bir beden eğitimi öğretmenimiz bizi fark etti; Fatih Yırtlaz… Kendisinin üzerimde emeği çoktur. Halen görüşüyoruz. O belediye kulübünde antrenör oldu, bizi de oraya aldı. Aramızda asker-komutan ilişkisi vardı. Oradan yürüdük gittik. Çok iyi bir ivme yakaladık. Yaş grubumuzda 3.5 yıl yenilmedik. Seferihisar'da A takıma da çıktım. Türkiye Şampiyonası'na gittik. Bir arkadaşım daha vardı. "Futbolcu olmamanız imkânsız" diyorlardı. Çünkü çok çalışıyorduk. Hayallerimiz vardı. Benim hayalim Premier Lig'de oynamaktı. Çok da inanıyordum kendime. Özgüvenim çok yüksekti. Tek kriterim "Buradan bir çıkayım, kendimi gösteririm"di. Böyle fırsatlar da geldi. Çanakkale Dardanel, Gençlerbirliği, Buca, Karşıyaka… O kadar enteresan talihsizlikler yaşadım ki… Bir türlü olmadı. Kiminde sakatlandım, kiminde yöneticiler vermedi. Dardanel'e direkt imza atacaktım. Amatör kümeden Çanakkale Dardanel'e gidecektim. Olmadı. Levent Çınar diye bir ağabeyim vardı. O bana ilk idmandan sonra, "Beni dinlersen futbolcu olursun. Futbolcu olmamana imkân yok" demişti. Ben de, "Tamam abi, sen yeter ki yolu göster" cevabını vermiştim. Ama iki ay sonra Levent abi de gitti. Bir menajerle konuşmuş benim için. Menajer beni aradı. "Seni anlattılar. Direkt Gençlerbirliği'ne gidip imza atacağız" dedi. Heyecanlandım; Levent abiyi aradım. Levent abi, "Heyecanlanma. Seni 2. Lig'de biraz pişirip yukarı çıkartacağız" dedi. Sonra bir şekilde bitti orası. Artık yaş da geçti. Bu yaştan sonra Süper Lig'e çıkamayacağımı anladım. Amatöre gideyim, öğretmen olayım dedim. Seferihisar'la anlaşmıştım. Mert Hoca vardı. Garanti Plaj Futbol Ligi kurulmuştu. Mert Hoca, "Sen yatkınsın. Gel mutlaka burada oyna" dedi. "Tamam hocam" dedim. Gittim, bir-iki oynadım. Seferihisar'la Türkiye Şampiyonu olduk. Sonra bana, "Kendini geliştir. Bu oyunu bırakma. En az 10 sene Millî Takım'da oynarsın" demişti. Keza öyle de oldu. 10 yıl olmasa da baya bir süredir Millî Takım'dayım. Çalışmayı çok seviyorum. Kendimi geliştiriyorum. Adil Müftüoğlu Hocam çağırmıştı beni. Sonra bir kaldım, kalış o kalış. Takımın bilindik bir kadrosu vardı ve benim kalıcı olabilmem için onların önüne geçmem gerekiyordu. Çok çalıştım. Şimdi buradayım." yorumunu yaptı.Yeşil saha ne oldu peki?
Yeşil saha devam… Hiç kesmedim. İkisine birlikte devam ettim. Bir ara Emrah Aykurt Hocam beni çağırdı. Ben de üniversitede son sınıfım… Hem futbol oynuyorum hem KPSS'ye hazırlanıyorum hem de çalışıyorum… Çok yoğunum. Ben de o dönem düşündüm. Bir karar vermek durumundaydım. Dedim ki, "Oğlum Semih… Plaj futbolu orada, sen bir şekilde gideceksin. Ama önce öğretmen olman lâzım. Öğretmenlik zaten plaj futboluna engel değil." Bunun üzerine hocama gelemeyecğimi söyledim, hep ertelemek zorunda kaldım. Okulu bitirdim. İlk senemde KPSS'ye hazırlandım. Onu kazandım ve öğretmen oldum. Sonra Millî Takım'a devam etmeye başladım. Hiçbir engel yoktu. Hem öğretmenim hem plaj futbolu oynuyorum hem yeşil sahada oynuyorum. Hız kesmedim.
Aslında genç yaşında hepsine devam etmen çok güzel. Yeşil saha ile plaj arasındaki farkları anlatır mısın?
Burası çok değişik bir ortam… Zemin çok zor, çok dengesiz. Kum oldukça ağır… Tempo çok yüksek. Sahanın içinde oyunu idare etme şansın yok. En ufak bir kaytarmada topu fileden alırsın. Ama yeşil sahada antrene olmasan da kaçak-göçekle işi götürürsün. Antrene olmadığım zamanlarda çimi idare edebiliyorum. Ama kumda tecrübeli olsam da fit değilsem idare edemiyorum. Kimse kolay kolay edemez. Yine bir performans verilir ama istenen olmaz.
Kumda akrobatik hareketler çok fazla. Herkes efsane goller atıyor. Yeşil sahaya geldiğin zaman röveşata atmak aklına geliyor mu?
Çim sahada görseli seviyorum. Değişik çalımlar ve göze hoş oyunları seviyorum. Çimde de bu tarz goller atabiliyorum. İzleyenler için değişik oluyor. Onlara göre bir tek Ronaldo yapabiliyor bunu… Çok nadir olduğu için insanlar değişik bakıyor. Halbuki biz plajda buna çok alışkınız.
Futsal var mı?
Futsal da oynadım. Ama bu kadar yoğunluklu olmadı. Güzelbahçe ile şampiyonaya gitmiştik. Bir ara Timuçin Hocanın yapmak istediği bir harman vardı. O bizi futsala istemişti ama olmadı. Kulüp bazında oynadık sadece… 4-5 yıldır oynamıyorum futsalı…
Hayal kurup gerçekleştirmişsin. Futbol sonrası için ne planlıyorsun?
Burada kendime bakıyorum. Hem antrenman anlamında hem yaşam tarzı anlamında… Çalışmayı da çok sevdiğim için gidebildiği kadar burada gitsin istiyorum. Ülkemizi temsil etmek çok büyük bir gurur… Açıkçası bırakınca yine futbolun içinde kalırım diye düşünüyorum. Hatta plaj futbolunun içinde daha çok kalırım diye düşünüyorum. Zaten beden eğitimi öğretmeniyim… Birilerine bir şeyler vermek ve bu verdiğim şeyin somut sonuçlarını görmek beni çok mutlu ediyor. Sonuçta beden eğitimi dersinde çocukları geliştirmek için çalışıyoruz. Meyveleri toplamak çok hoşuma gidiyor. Öğretmenlik hazzım var… Zaten kendim de iyi yaşamayı çok gözettiğim için hayatımı buna göre dizayn ediyorum. Mesela felsefe öğrencisiyim. İkinci sınıftayım… Felsefe okumalarına devam ediyorum. Zihinsel hazlar peşindeyim. Bir şeyi fark etmek, anlamak, o anladığım şeylerden kendimce anlamlar oluşturmak benim için çok kıymetli… O şekilde gidiyor. Ekstra farklı sporlar da yapıyorum. Snowboard yapıyorum. Yazın yelken yapıyorum. Kayak yapıyorum. Yeni şeyler öğrenmek istiyorum. Satranç öğreniyorum. Keyif alıyorum hayattan.
Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olsa da plaj futbolu maalesef istenen seviyede değil. Ama Rusya dünya şampiyonu olabiliyor. Şimdi sizinle beraber plaj futbolu adım adım yükseliyor. Sen bu gelişimi daha net görüyorsun. Bu konudaki yorumun nedir?
Plaj futbolu gitgide popülerleşen bir spor. Burada özellikle senin bizimle yurt dışında turnuvalara gelmen farklı bir ambiyans oluşturdu. Evet, bazen kötü sonuçlar aldık maalesef. Ama pandemiden dolayı bu tarz sonuçlar aldık. Hazırlanamadık çünkü…
Bunu bilmeyen anlamıyor maalesef… CSKA Moskova'nın muhteşem basketbol sahasını plaj kumuyla doldurup maç yapıyor Rusya…
Evet, aynen öyle… Rusya son dünya şampiyonu… Daha ne olsun… Daha önce de Avrupa şampiyonlukları da var… Bizde plaj futbolu bu şekilde ilerleyecek. Yöneticilerin bakış açısının değişmesiyle birlikte plaj futbolu da büyüyecek. Bu imkânlar sunulmazsa, özel turnuvalara katılmazsak bu iş gelişemez… Belediyelerin plaj futbolu etkinlikleri olmazsa bu işe meyil olmaz… Göstermek lâzım… Ben Diyarbakır'dayken "7. Geleneksel Plaj Futbolu Turnuvası" düzenlenmişti. Bu işin içinde olmama rağmen bilmiyordum. Orada değişik bir durum olmuştu. Oğuz Çetin Hocamızın göreve gelişi; Emrah Aykurt Hocamızın elinden geleni yapmaya çalışması, bize misyon yüklemesi bile bir gelişimdir. Sonuçta bu takımın scout ekibi yok. Hoca bizden etrafa bakmamızı istiyor. Oyuncular görüyor. Etaplara gelmeye çalışıyor hoca… Göremediklerini biz söylüyoruz. Seferihisar'da plaj futbolu oynayan en büyük kişi benim… İnsanlar bana bakıyor, rol model de oluşturuyoruz biraz. Biz de bakıyoruz sağa-sola… "Böyle böyle çocuklar var" diyoruz hocamıza, o da değerlendiriyor. Adeta hocanın scout ekibi gibi çalışıyoruz. Hocamız da kararı kendisi veriyor. Ekonomik nedenler plaj futboluna yönelimi etkiliyor. Paranın az olması cazibeyi azaltıyor. Millî oyuncular biraz para kazanıyor. Ama Plaj Ligi'nde hiç değilse amatör futboldaki kadar para dönse insanlar burayı da tercih edebilir. Ya da devlet el atsa… Ruslar mesela maaş alıyor. Millî oyunculara sabit maaş bağlansa o zaman insanlar buraya gelmek için çok savaş verir. Havuz da çok genişler. Sponsorlar el atmalı… Acun mesela bu işi çok seviyor. Kendisi de gelip oynuyor. Öyle bir sponsor olsa… Belediyeler bu işe girse keşke… Etap etap yerine lig usulü olsa… Resmi müsabakalar fazlalaşsa … Önemsense, üstüne titrense muazzam noktalara gelebiliriz. İnanılmaz yetenekli oyuncular var. Ama oyuncuları motive edecek bir şey yok maalesef… İnsanlar ekmek derdinde… Buradan para kazanamayacaklarını biliyor insanlar… Bu şartlarda plaj futbolu oynayarak yaşamını idame ettiremezler.
Zihinlerin açılmasıyla bu iş ilerleyecek… Bunu Kadınlar Ligi'nde gördüm. Geçen sene kapalı şekilde Antalya'da organizasyon yaptık. Sponsorlar farkına vardı. Kadın futbolu 3-4 sene önceye göre çok daha fazla ilerledi. Bence plaj da böyle yürüyebilir.
Kesinlikle… En tepedeki insanların vizyoner olması, plaj futbolunu da zıplatacaktır. Biz de başarılı olabilsek, ses getirir… Ampute Millî Takımı mesela… Neleri başarıyorlar ve dikkat çekiyorlar. Sonuçta işin ucunda ay-yıldız var. Yürüyüş Millî Takımı bile olsa bayrak dediğin zaman her şey durur…
Kendini başarılı buluyor musun?
Evet, buluyorum. Kendime bir liste hazırlamıştım üniversite öncesi… Şimdi hepsine tik attım. Bu da nasıl oldu? Ailemin koşulları, benim böyle bir mizaca sahip olmama sebep oldu. Çok sakatlıklar da geçirdim. Bu şekilde gitti. Ana kavramım doğru şekilde çok çalışmak… İstediğim bir şeyi alabilmemin koşulunun çok çalışmak olduğunu biliyorum. Oyunculuk da yapıyorum…
Nasıl oldu?
Bir reklam filminde oynamıştım. Bir ajanstan aramışlardı beni. Reklam anlamında ilk defa kamera karşısına geçecektim. Doğaçlama yaptım. Bana, "Sabah 08.00'de başlar; gece 22.00'ye kadar sürer" demişlerdi. Geldik. 10 dakika sürdü, bitti… "Ne oldu?" dedim, "Çok iyi tamam" dediler. Bu arada karakalem çalışmalarım da var. Çocukluktan beri yapıyorum. Tiyatro da çok kafamı karıştırmıştı. Resimle ilgili bölümü de okumayı çok düşündüm. Bunu hobi olarak devam ettiriyorum. Benim için anlam ifade eden kişilerin karakalem çalışmasını yapıyorum. Filozoflar Friedrich Nietzsche ve Baruch Spinoza beni çok etkilemiştir. Onların bende anlamı olduğu için en son onları çizdim. Michelangelo'nun "Adem'in Yaratılışı" isimli eserini çizdim. Sistine Şapeli'nin duvarındaki ünlü fresktir. Evimin duvarında asılıdır. Atlara çok ilgim var. Onları çizdim. Karakalem çalışıyorum. Felsefe ile ilgilendiğim için onları kavramaya çalışıyorum. Bir yerden sonra şu soruyu soruyoruz; "Bu hayatın anlamı ne?" Benim fark ettiğim şu, hayatın bir anlamı yok. Sen anlam yüklersen var. Bu kadar… Anlamı ben üretiyorum… Benim için bayraktır mesela… Bunun için bedelli ya da kısa dönem yapmadım. Diyarbakır Kulp'ta askerliğimi yaptım. Genel olarak böyle. Doğama uygun yaşamak istiyorum.
Tam bir yeniçeriye benziyorsun. Bu durumu insanlar nasıl değerlendiriyor?
"Son Osmanlı" diyen var. Sekiz yıl zeybek oynadım. Ondan da öncesinde bıyıklarım dede yadigârı… Babam da böyleydi. 12 yıldır bıyığım var. Böyle seviyorum. Sevdiğim için bırakıyorum. Çok eleştireni, "Bu ne ya böyle" diyeni görmedim. "Mizacına çok gitmiş" diyor genelde insanlar… İki kere kestim ama hemen geri bıraktım… Formayla pek olmuyor ama sakalla harmanlıyoruz. Doğuştan askeriz abi… "Her Türk asker doğar" lâfını özümsedim ben. Benim için bir şeyi istiyorsam pes etmek yok, çalışmak var. Söke söke alırım istediğimi… Çok zor zamanlar olmadı mı? Oldu… Ama hep insanların bana söylediği şey şu, "Sen konuşunca dibe vuran herkes yukarı çıkıyor." İyi bir motivatörüm. Savaşçı ruhum var. Sahada da böyle mizacım. Futbolum da sert. Korkusuz oynuyorum. Ki bedel de ödedim. Ama kendime saygım var. Antrenman kaçırmam, çalmam… Sonuna kadar ne gerekiyorsa yaparım. İnsanlar dara düşünce genelde beni arar ve ne yapacaklarıyla alâkalı fikir isterler.
Bizim unuttuğumuz senin eklemek istediğin bir şey var mı?
Bir gün yaramazlık yaptım. İlkokul öğretmenim Duran Hocam beni yanına çağırdı. "Senden hiçbir şey olmaz" dedi. Ben de buna içerledim, üniversiteye dereceyle girdim. Seferihisar küçük yer. Duyulmuş tabiî. Gururla geziyorum. Bir baktım bizim Duran Hoca… Gazete okuyor kahvede… Yanına geldim. Beni gördü, "Ulen bir kutu baklavayı hak ettin sen" dedi. "Hatırlıyorsunuz değil mi hocam?" dedim. "Hatırlatma, hatırlatma" dedi… Beş sene sonra öğretmen oldum. Yine gördüm. Yine yanına gittim, "Sen beni çok ters köşe yaptın. Ne içersen iç benden" dedi. Bunu neden anlattım. Bu müthiş bir haz çünkü. Bunları yaptığıma herkes şoke olmuştu. Bunu anlatmak istedim.