Geri
İleri    
Haber Tarihi: 02.10.2023 10:10 - Güncelleme Tarihi: 02.10.2023 10:10

Euro düşer mi, yükselir mi, artacak mı? 2023 Euro tahmini

Euro ne olur, artar mı yükselir mi sorusu son günlerin en çok konuşulan konusu olurken, uzmanlar tabiri caizse bas bas bağırıyor. Aslında uzmanlara gerek yok 'look at the tabela' misali zaten dolar fiyatlamaları kendini gösteriyor. Merkez Bankası'nın faiz kararını açıklayacağı haftaya dolar kuru 26,18 TL'den başladı. Euro ise 29,4129 TL'den başladı. Piyasaların gözü Merkez Bankası'nın perşembe günü açıklayacağı faiz kararına çevrildi.

Euro düşer mi, yükselir mi, artacak mı? 2023 Euro tahmini
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB), son toplantısında politika faizini yüzde 8,5'ten yüzde 15'e çıkarmıştı. TCMB yeni döneminde enflasyonu düşürmeye odaklandıklarını belirtti. TCMB Başkanı da yeni dönemde enflasyonu düşürmeye odaklandıklarını açıklamıştı. AA Finans'ın düzenlediği ankete katılan ekonomistler TCMB'nin 250-650 baz puan faiz artırarak yüzde 17,50 ila yüzde 21,50'ye yükseltmesini bekliyor.
Merkez Bankası'nın rezervleri artıyor
Dolar/TL bu sabah 26,50 seviyesini aşarak rekor tazeledi. Kur 26,72'yi gördü.

1 Euro ise bugün ilk kez 30 lira seviyesini aştı ve 30,10 seviyesini gördü.
Sene başından bu yana artış dolar kurunda yüzde 42'yi, Euro kurunda yüzde 50'yi aştı.

Piyasalarda kademeli sıkılaştırma sürecindeki Merkez Bankası'nın (TCMB) perşembe günü açıklayacağı faiz kararı haftanın en önemli gündem maddesi olarak izleniyor.

Hükümet seçim öncesi uygulanan ekonomi politikalarının sonucu ve deprem kaynaklı artan maliyetler nedeniyle art arda gelir artırıcı önlemler açıkladı.

Kapsamlı vergi artışlarının mali disiplini garanti altına alabileceğini belirten ekonomistler, aynı sürecin kısa vadede enflasyonu ise körükleyeceğine dikkat çekiyor.

Litre başına 5 TL zam geldi

Hükümet, ithal mal talebini azaltmak için adımlarını atmaya devam ediyor. Akaryakıtta ÖTV'ye litre başına 5 TL zam geldi. Hazine ve Maliye Bakanlığı, "Maktu olan bu vergilerde uluslararası petrol fiyatları ve döviz kurundaki artışlara rağmen 2016 yılından itibaren bugüne kadar neredeyse hiç vergi artışı yapılmamıştır. ÖTV tutarları, maktu olması hasebiyle enflasyon karşısında erimiştir" açıklamasında bulundu. Bakanlıktan yapılan açıklamada "Artışa rağmen ülkemiz halen benzin ve motorinde Avrupa'da en ucuz 4. ülke" denildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, körfez turuna çıkıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün 3 günlük bir körfez turuna çıkıyor. Erdoğan, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde 3 iş forumuna katılacak. Bu tur sonrasında Türkiye'ye körfez ülkelerinden 25 milyar dolarlık yatırımın gelmesi hedefleniyor.
Dolar küresel para birimleri karşısındaki cazibesini yitiriyor. ABD'de yavaşlayan enflasyon spot ışıklarını doların üstünden çekti. Doların 6 büyük para birimine karşı değerini ölçen DXY endeksi 102,71'den 99'a kadar geriledi. Dolar geçtiğimiz hafta büyük para birimlerine karşı yüzde 2 değer kaybetti.


 

Ekonomist Mahfi Eğilmez'in kendi sitesinde 'Seçime giderken sorular ve yanıtlar' başlığıyla yayınlanan yazısı şöyle:

Aslıda sorunun doğru şekli seçimden sonra Türk Lirası daha da değer kaybeder mi şeklinde olmalıdır. Döviz kurları seçime yaklaşılırken yükselmeye başlamış görünüyor. Bunu normal karşılamak gerekir. Çünkü insanlar belirsizliği sevmezler, tedirgin olurlar. Tedirginlik dövize ve altına talebi artırır, dolayısıyla döviz kuru ve altın fiyatı yükselir. Seçimden sonra Türk Lirasının yabancı paralara karşı değer kaybedip kaybetmeyeceği sorusunun yanıtı büyük ölçüde seçimi kimin kazanacağı ne neler yapacağıyla ilgilidir. Türkiye'de mevcut iktidar birçok alanda ve o arada ekonomide inandırıcılığını yitirmiş olduğu için seçimi kazanırsa uyguladığı yanlış ekonomi politikasından vazgeçip doğru politikalara döneceğini açıklasa bile uzun süre inandırıcılık sorunu yaşayabilir. Muhalefetin bu konuda bir üstünlüğü olmakla birlikte seçimi kazanırsa, yapacağı atamalar, yapısal reformlar konusunda girişeceği eylemler inandırıcılığını belirleyecektir. Dolayısıyla bu sorunun yanıtı seçimden sonra neler yapılacağıyla bağlantılıdır.

Seçim sonrası ekonomi politikası değişir mi, değişirse ne yönde değişir?

Seçim sonrası ekonomi politikasının değişip değişmeyeceği sorusu seçimi hangi ittifakın ve önemlisi Cumhurbaşkanı adayının kazanacağına göre yanıtlanması gereken bir soru. Dolayısıyla ilk yanıtlanması gereken soru şudur: Seçimi kim kazanır? Burada bir tahmin yapmaktansa (onu siyaset bilimcilere ve anket firmalarına bırakalım) soruyu iki olasılık için de yanıtlayalım. Seçimi mevcut iktidar ve Cumhurbaşkanı kazanırsa mevcut politika devam eder. Daha doğrusu mevcut politikasızlık devam eder, çünkü bugünkü durumda ortada herhangi bir politika bulunmuyor. Ekonomi modelimiz de olmayan ekonomi politikasından esinlenerek 'kervan yolda dizilir' modeline dayanıyor. Seçimi muhalefet kazanırsa, bugüne kadar yaptıkları açıklamalara, hazırladıkları ortak mutabakat metnine bakarak yeni bir ekonomi politikasının devreye girmesini bekleyebiliriz. Yeni bir ekonomi politikası eğer ekonomiyle ilgili olanların yanı sıra hukuk reformu, eğitim reformu, siyasal partiler reformu, tarım reformu gibi yapısal reformlara dayanarak yola çıkarsa başarılı olur. Bunları kısa sürede yürürlüğe sokamazlarsa başarılı olamaz.  

Faiz artırılırsa kriz çıkar mı?

Her şeyden önce şunu net bir şekilde ortaya koyalım: Türkiye bugün zaten bir krizin içinde. Ama insanlar 2001 krizinde olduğu gibi işsiz kalmadıkları ve düşük faiz nedeniyle yüksek kârlar sağlayan şirketlerin çalışanlarına yaptıkları ücret artışları nedeniyle krizin farkında değiller. Türkiye, bir çeşit 'ertelenmiş kriz' yaşıyor. 'Gelecekte daha pahalı olacak' endişesiyle öne çekilmiş tüketim, ekonomiyi canlı tutarak yaşanan krizin fark edilmesini engelliyor. Krizin gerçekten farkına varılması seçimden sonra olacak. Bugün mevduata verilen faizler, enflasyonun 30 puan altında. Öte yandan kredi faizleri de enflasyonun 15 – 20 puan altında. Ne var ki bankalar kredi kullandırmak istemiyorlar. Çünkü biliyorlar ki faiz artarsa düşük faizle kullandırdıkları krediler sorun olacak.

Faiz, doğru yaklaşımla artırılırsa kriz çıkmaz. Buna karşılık tek başına faiz artırımı sorunları çözemez sadece atılacak diğer adımlar için zaman kazandırır. O nedenle faiz artırımıyla birlikte yapısal reform hareketinin başlatılması şart. Faizi öyle tek hamlede enflasyon düzeyine yükseltmek kriz çıkarabilir. Çünkü düşük faize bağlanmış birçok işlem, kuruluş ve karar var ortada. Faizleri yavaş yavaş artırmak ve enflasyon düşürülene kadar artırmaya devam edileceğini vurgulamak en doğru yaklaşım olur. Kuşkusuz bunları tam anlamıyla bağımsız kılınmış bir Merkez Bankası ve yeni bir kadroyla yapmak gerekir. Bu tür kararları alıp uygularken kişilerin ve kurumların itibar sorunu olmamalıdır.   

Doğru politikalar uygulanırsa dışarıdan kaynak gelir mi?

Eğer doğru ekonomi politikalar uygulamaya sokulur ve bunlar sosyal ve siyasal yapısal reformlarla desteklenirse dış kaynak gelir. Çünkü yabancı yatırımcı açısından bilinirlik ve istikrar en önemli faktörlerdir. Türkiye'nin bugünkü görünümü, yabancı yatırımcı açısından, istikrarsız bir ülke görünümüdür. Ülke risk primini gösteren CDS priminin dünyanın en riskli ülkeleriyle aynı kategoride olması dışarıdan bakıldığında ülkenin nasıl göründüğünün göstergesidir. Çoğu kez hukukun üstünlüğü ve demokrasi eksikliğinden söz edildiğinde "Çin'de hukukun üstünlüğü de demokrasi de yok ama dünyanın yabancı yatırımını çekebiliyor" diye itiraz edenler olur. Tekrar söyleyeyim: Yabancı yatırımcı bilinirlik ve istikrar ister. Çin'de hukukun üstünlüğü ve demokrasi hiçbir zaman olmadı. Yabancı yatırımcı için bu bilinen ve istikrar olarak kabul edilen bir durum. Bugün Çin, demokrasiye geçip hukukun üstünlüğü için adımlar atsa bilinirlik ve istikrar ortadan kalkacağı için yabancı yatırımlar muhtemelen düşer. Türkiye ise bu iki meselede yıllardır batı dünyasını örnek alarak ilerlemeye çalışırken birden bunlardan vazgeçince bilinirliğini ve istikrarını kaybetti. Bunları yeniden yerine oturtmak o kadar kolay değil. Ama bu yolda adımlar atılmaya başlanırsa, özellikle Avrupa Birliğiyle ilişkiler yeniden canlandırılır, ekonomiyle ilgili olduğu kadar sosyal ve siyasal alanlarda da reformlar hızla başlatılırsa dışarıdan kaynak girişi başlar.  

IMF ile program yapıp para almak mümkün müdür?

Türkiye, IMF'nin üyesidir ve IMF, kendisinden destek isteyen üye ülkeleri reddetmez, üzerinde karşılıklı olarak anlaşılmış bir program için destek verir. IMF'den alınacak destek, piyasadan alınabilecek borçtan daha yüksek miktarda ve daha ucuza mal olacağı için önemlidir. IMF ile yapılacak bir program yatırım yapmak ya da borç vermek isteyip de riskten çekinen yabancılar için bir çeşit garanti görevi göreceği için ülkeye kaynak girişini artırır. Ne var ki bu noktada siyasetçilerin halkta yarattığı IMF imajının kötülüğü, bu yola gidilmesini zorlaştıran bir meseledir. Siyasetçiler, popülizme saparak bozdukları ekonomiyi düzeltmek için gelen IMF'ye geçmişin faturasını ve kendi günahlarını yüklerler, halkı da buna inandırmayı başarırlar. Böylece insanlar IMF'nin gelip durduk yerde kendilerine acı ilaç içirdiğini, kemer sıktırdığını düşünür ve IMF'yi lanetlerler. İşler biraz düzelince siyasetçiler IMF'yi gönderir ve düzelen ekonomiyi kendileri düzeltmiş gibi takdim ederler. Bu, bize benzeyen ülkelerde hiç şaşmayan bir gerçektir. O nedenle IMF ile program yapmak bir zafiyet olarak görülür. Oysa asıl üzerinde durulması gereken konu ülkeyi IMF'ye götürmek değil ülkeyi IMF'den destek isteme aşamasına kimin hangi yanlışlarla getirdiği meselesinin ortaya çıkarılmasıdır.

Haber ile daha fazlasına ulaşın:

SON HABERLER

Sporx Anasayfasına Dön yukarı ok