Geri
İleri
Sporx'e ücretsiz abone ol, ilk bilen sen ol!
Emrah Bayraktar: "Galatasaray altyapısı Türkiye'nin dinamosudur"
Galatasaray, A takım seviyesinde yeni bir kabuğa bürünürken, futbol altyapıda da benzer bir dönemi geçiriyor. Bu bağlamda, çırak olarak ayrıldığı Florya'ya usta olarak dönen Emrah Bayraktar, Galatasaray Dergisi'nin 169. sayısında altyapının son durumunu ve gelecekteki projeleri anlattı.
İşte Emrah Bayraktar'ın, Galatasaray Dergisi Yayın Yönetmeni Tarık Ünlütürk ile yaptığı söyleşi:
Daha önce de Galatasaray'da görev almıştınız. Suat Kaya ile birlikte PAF takımın başındaydınız. Galatasaray Futbol Akademisi'ne direktör olarak döndünüz. Aradaki zamanda neler oldu?
O günlerde meslek hayatına yeni başlamış bir antrenördüm. Burası benim için bir üniversite gibiydi. Geliştiren ve öğreten bir yerdi. Ben de kendimi o dönemde geliştirmek için çok çaba sarf ettim. Bu anlamda Galatasaray, benim için çok önemli bir yer. Ayrıldıktan sonra Futbol Federasyonu'nda ve farklı kulüplerde çalıştım. Yardımcı antrenör ve teknik direktör olarak görev yaptım. UEFA'dan antrenör eğitmeni lisansı aldım. Beşiktaş'ta yine aynı pozisyonda beş sene görev yaptım. Şimdi ise çırak olarak başladığım yere usta olarak geri döndüm. Galatasaray Spor Kulübü'nün bana verdiği katkıyı hiçbir zaman unutamamışımdır.
Türkiye'de iki büyük klişe var. Birincisi "Yeniden yapılanma", diğeri de "Altyapı çok önemli." Bu iki kavram çok kullanılır. Evet, altyapı çok önemlidir ama bunu söyleyerek önemli hale getirmiyorsunuz. Altyapı sürecinde ne yapacağınız çok önemli. Kulübümüzün oyuncu yetiştirme anlamında bir kültürü var. Genetik kodlarına işlenmiş. Ama bunu bizim biraz daha sistematik hale getirmemiz gerekiyor. Birkaç senede bir hasbelkader oyuncu getirmek yerine, sistematik bir yapı içinde düzenli olarak her sene belli sayıda oyuncuyu üstyapıya vermeyi sağlamamız gerekiyor. Oyuncu altyapıdan çıkıp nasıl profesyonel kadroya dahil olacak? Bu işin tek tarafı altyapı değil, bunu kulübün bir sistematik bir yapı haline getirmesi çok önemli. Türkiye'deki futbol kamuoyunda şöyle bir algı var. Altyapıdan A takıma bir oyuncu gelir, anlamlı fark yaratacak şekilde iyi bir oyun oynar ve A takıma çıkar. Bu doğru bir önerme değil. Bir kere iki takım arasında ciddi bir fark var. En temelde rekabet koşulları farklı. A takım 40 bin kişiyle oynarken altyapıda 20 kişiye oynanıyor maçlar. Oyuncuyu, A takıma getirirken farklı basamaklar kullanmak gerekiyor. Oyuncu kendi takımından önce daha esnek bir profesyonel takım üzerinden geçiş sağlamalı. Başka bir takımla harmanlamak olabilir bu… Bahsettiğim halihazırda işlevsel olmayan kiralama modeli değil. Doğru model, kulübün altyapıda başka bir profesyonel yapıya sahip olması olabilir. Sarı kırmızı renklere sahip, teknik direktörü altyapıdan çıkmış, kendi tesislerimizde antrene olan bir profesyonel yapı olabilir. Bu şekilde daha iyi verimli olacaktır. Altyapıdan yetişen her oyuncu A takımda oynayacak seviyeye çıkamayabilir ama en azından ara profesyonel takımımızda oynayarak bir maddi değer haline gelebilir. Bildiğiniz gibi U21'den mezun oyuncular henüz anlamlı bir maddi değer haline gelmiyor. Ancak profesyonel liglerde oynadıktan sonra bu değere ulaşıyor ki bunun da bize faydası olmuyor. Bu konuda kulüp olarak görüş açımızı belirlememiz gerekiyor. Bir başka yol, oyuncuyu Avrupa'daki ikinci liglere ya da Avrupa'nın düşük ölçekli birinci liglerine kiralamak olabilir. Oyuncunun başka bir profesyonel yapıdan gelmesi, Galatasaray için daha hazır olmasını sağlayacaktır. Dünyada buna benzer doğru modeller var. Artık her yıl aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar bekleme hatasından kurtulmamız lazım. Futbol kamuoyunda altyapı başarı algısı da yanlış. Herhangi bir altyapı takımının lig şampiyonluğu bir başarı olarak görülmemeli. Galatasaray'ın buna benzer binlerce şampiyonluğu var. Birçoğunu da antrenör olarak yaşadım. O an için güzel bir şey… Ama altyapının başarı ölçeği bu olmamalı.
A takımla altyapı takımlarını aynı sistemle oynatma çabası zaman zaman gündeme gelen bir konu. Altyapıya dair politikalar A takıma bağlı şekilde mi belirlenir? Yani A takımdaki sistem değişikliği, akademiyi etkiler mi?
Futbol klişeler üzerine kurulmuştur. "A takım hangi sistemle oynuyorsa altyapı da aynı şekilde oynar" genellemesi doğru değil. Bu şekilde basit bir cümle kuruyorsak, futbolu iyi yorumlayacak bir noktada değiliz demektir. Dörtlü ve üçlü savunma sistemlerini farklı yazılımlara benzetebiliriz. Ondan sonrası güncellemedir. Birbirleri arasında geçişi yapabilirsiniz. A takımın haftalık sistemini takip etmek yerine farklı bir model belirlenmelidir. Biz burada dörtlü savunmayı oynarken, üçlü savunma sistemini de öğretiyoruz. Aslında A takımda da bu anlamda bir devamlılık yok, zaten olamaz, olmamalı… Çünkü orada bir yarış var ve bu yarışta en doğru yol hangisi ise o seçiliyor. Sonuçta sistemi belirleyen eldeki oyuncu profilidir. A takımdaki sistem haftadan haftaya da değişebilir. Burası ise bir okuldur. Biz oyunculara farklı sisteme adapte olabilmeleri adına eğitim vermeyi amaçlarız. Sporcu ben bu eğitimi de aldım diyebilmelidir. Bu klişeden de uzak durmak gerekir. Altyapı antrenörlüğünde kulübe ve geleceğe hizmet etme fikri vardır. Bu tüm dünyada böyledir. Bu sorunun cevabını belki de bu şekilde değerlendirmek daha doğru olur.
Şu anda Galatasaray Futbol Akademisi'nde somut hedef nedir?
Dünyada bu hedefi akademiler değil kulüp oluşturur. Böyle bir hedef varsa oyuncunun önünü açacak ve olgunlaşmasını sağlayacak bir yapı oluşturulur. Bu yapıyı ve sistemi yani "Her sene üstyapıya bir oyuncu vereceğiz" cümlesini altyapı kurmaz, kulüp kurar. Burada sporcu eğitilir ve sunulur. Altyapı nasıl ki üstyapıdaki genç oyuncular ile ilgili bir inisiyatif geliştiremiyorsa, hedef koyması da mantıklı değildir.
Her sene en az bir ya da iki oyuncu yukarıya verme çabasını ortaya koyuyorsunuz. Bu noktada bu oyuncuları elekte sallanan ve belli koşullar altında eleğin üstünde kalan taşlara benzetebiliriz. Daha iyi anlaşılması açısından oyuncu ismi vererek soracağım. Arda Turan'ı Cafercan Aksu'dan ayıran fark neydi?
Altyapıdaki oyuncuya en fazla zarar veren olgu oyuncuları erken vitrine çıkartmak… "Sen artık iyi bir oyuncusun, yıldız olacaksın" demek ve oyuncu üzerinde gereğinden fazla suni bir beklenti oluşturmak… Bu oyuncunun duyması gereken arzu ve isteği elinden alıyor. Yetenek kısmını başka tarafa koyuyorum. Aç kalan ve daha çok isteyen oyuncu her zaman daha önde oluyor. Arda yetenekliydi ama onu farklı kılan bir şey vardı. Arda, "Şu takımla bir antrenmana çıksam daha ne isterim" derdi. Arda, hep açtı ve o dönemde derbide bir gol attığında bile sevincinden ağlardı. Bu kulüp için bir şeyler yapmak istiyordu. Yeteneğinin yanında onun arzusu ve açlığı kendisini bir yere getirdi. İnanın o dönemde Arda kadar yetenekli birçok oyuncu vardı. Ama Arda hep daha çok istedi. A takımda oynamaya aday oyuncular için en önemli nokta istemek. İstiyorsanız, fırsat geldiğinde değerlendiriyorsunuz, "O çocuk, bu çocuk" dedirtebiliyorsunuz.
Serpil Hamdi Tüzün, "Sergen'i ilk gördüğümde farklı olduğunu anlamıştım" der bir röportajında. Gerçekten bu tip yetenekler ilk görüşte anlaşılır mı?
Antrenör adına sporcunun ortaya koyduğu farkı anlama becerisi çok önemli. Küçük yaşlarda bir oyuncuda ilk olarak yaşıtlarından ayırt edilebilir ölçüde topa yatkın olup olmadığına bakılır. Top tekniği yeteneği gözle görebilir derecede iyi mi? Öğrenebilme becerisi yüksek mi? Ehli bir antrenör birkaç antrenmandan sonra bu soruların cevabını verebilendir. Galatasaray Spor Kulübü'nde oynamanız için kulübün değerleri ile örtüşür bir kimliğe sahip olmanız gerekir. Burada buna da bakılır. Futbolcunun fiziksel özellikleri ise başka bir değerlendirmedir. Bazıları geliştirebilir, bazıları ise doğuştan gelen özelliklerdir. Bir de altyapı antrenöründeki kıyas gözü çok değerlidir, 8-9-10 yaşlarındaki bir çocuğun dünya normlarında ne kadar ayırt edilebilir derecede yetenekli olduğunu görmesi gerekir.
Altyapılarda özellikle fizik problemi 10 yıl önceye kadar sıklıkla gündeme gelen bir konuydu. Batı ile aramızdaki o açık yıllar geçtikçe kapanıyor galiba.
Bu konuda hala dezavantajlarımız bulunuyor. Aslında çok uzun ve derin analiz yapılması gereken bir konu ama en basit örnekle Avrupa'da oyuncular ağırlıklı olarak doğal çimde oynayarak gelişiyor ve futbol tabiri ile yere daha sağlam basmayı öğreniyor. Yani aslında doğal yollardan kuvvetleniyorlar. Kas ve iskelet yapısı da buna göre daha farklı gelişiyor.
Dünyada belirli akademiler var. Clairefontaine, Ajax ve Barcelona akademileri gibi… Oralarda işleyen düzen neden dünyanın başka yerlerinde uygulanamıyor? Mesela Ajax'ın De Toekomst tesisleri yaklaşık 140 bin metrekarelik bir alan. Böyle de bir avantajları var ama bu tesisler ile bu fark açıklanabilir mi?
Bu kulüpler sadece muazzam tesisleri ve çok iyi antrenörleri olduğu için fark yaratmıyor. Bunları iyi yapan, farklı kılan kulübün kültürü... Ajax'ı, sadece Ajax yapan harika antrenman sahaları değil. Ajax'ın altyapı oyuncularını üstyapıda oynatmaya yönelik bir kültüre sahip. Para harcadığınızda bazı şeylere sahip olabilirsiniz. Ama kültür başka bir kavram… Bunun için farklı bir anlayış gerekiyor. Dünya'da altyapıdan yetiştirdiği oyuncuya en az ihtiyaç duyan kulüp Barcelona diyebilir birçok kişi. Dünya markası ve talep gören bir kulüp… Ekonomik gücü var ve istediği oyuncuyu transfer edebilir. Ama Barcelona böyle düşünmüyor, hala 100 milyon euro gibi bir bütçeyi ayırarak La Masia'yı yaratıyor. Çünkü kulüp, kültürünün devamı için altyapıdan gelen oyuncuya büyük önem taşıyor. Altyapıdan oyuncu yetiştirmek maddiyattan önce kültürel bir gerekliliktir. Barcelona'da kulüp kültürünün devamını sağlayan Puyol, Xavi, İniesta'dır Messi'dir. Bu sadece ekonomik bir düşünce değil, aynı zamanda kültürel bir tavırdır.
Şöyle bir gerçek var. Altyapı takımlarımız özellikle milli takım düzeyinde, rakipleri ile yakın seviyedeyken yukarı çıktıkça bu fark kapanıyor ve hatta daha sonra terse doğru açılıyor. Bu durumu ne ile açıklayabiliriz?
Alt yaş gruplarında esas olan yetenektir. Yukarı çıktıkça yetenekle beraber futbol bilgisine de sahip olmanız gerekir. Sahadaki matematiği anlamadan sadece yeteneğinizle bir şey yapamazsınız. Futbolcu olabilmeniz için yeteneğe ek olarak sahadaki oyunu anlayan ve çözebilen bir oyuncu haline gelmeniz gerekiyor. Yukarı çıktıkça alt gruplarda yeteneğinizle aldığınız sonuçları üst gruplarda alamayabilirsiniz. Çünkü yetenek sizi bir yere kadar taşır. Üste çıktıkça takımın parçası olmayı öğrenmelisiniz. Yoksa sıradan bir takım gelir ve doğru savunma yaparak gol atmanızı engelleyebilir. Tabii siz bir çözüm üretecek bir noktada değilseniz.
Şans verme meselesi de önemli sanıyorum. Altyapıda 50 maça çıkan oyuncu, profesyonel seviyede 5 maça düşüyor.
Türk futbolunu çözemediği nokta profesyonelliğe geçiş noktası. İnce bir çizgi var orada. Bir şekilde altyapılarda belirli bir seviyede eğitim veriliyor. Sıkıntı profesyonelliğe geçiş noktasında, oyuncular profesyonel takımlarda oynama şansı bulamadıkları için gelişemiyorlar. Bizim oyuncuyu kaybettiğimiz nokta orası. Türk futbolu o ince çizgiyi yönetemediği için her yıl yüzlerce potansiyel oyuncu kayboluyor.
Beklentileri yönetmekten devam edelim. Galatasaray altyapısında 2000 doğumlulardan çok şey bekleniyor. Bu haklı bir beklenti mi?
2000 jenerasyonu aynı 1987-88 jenerasyonu gibi gündemde. Kendileriyle de konuştum, oyuncularla sohbet ediyoruz. Bundan 12 yıl önce abileri de yıllarca şampiyon oldular. 1988 doğumlu takımımız altyapıda kulüpler bazında bütün kupaları kazandılar. Avrupa şampiyonu, dünya dördüncüsü oldular. Milli takımda o dönem yedi tane Galatasaraylı oyuncu vardı. Şu an baktığımızda bu oyuncularımız profesyonel hayatlarında, altyapıdaki başarıları kadar paralel bir kariyer sağlayamadılar. Altyapıda yakaladığın başarı iyi bir referans ama esas iş çizginin diğer tarafında. O çizginin diğer tarafında kendini yeterince aç hissetmezsen başarılı olamazsın. Çocukların bu anlamda güdülerini ve isteklerini canlı tutmamız gerekiyor. Biz altyapıdaki oyuncuya "Geldi, geliyor" derken onu kaybediyoruz. Bu konuyla ilgili ben temkinliyim. İyi örneklerle beraber kötü örnekler de çok gördüm. Temkinli gitmek şart. Burasının okul olduğunu söylemiştim, okulda çok başarılı olmak önemlidir ama iş hayatında başarılı olamazsan, okuldaki başardıklarının anlam kazanmaz.
Bir diğer konu yabancı sayısı… Altyapı tarafından bakınca oyuncuların motivasyonuna olumsuz bir katkısı var mı? Kariyerli yabancı tam tersi şekilde rekabet duygusunu da artırabilir. Siz neler düşünüyorsunuz?
Bu karar; ne kadar uzun düşünülüp ya da tartışılıp verilmiş bilemiyorum. Bu planlanmış bir şey mi bundan emin değilim. Ancak bir gerçek var ki geçmişe göre genç, Türk sporcuların forma bulma şansı azalıyor. Bu ülke futbolunu ilgilendiren bir durum... Maçtan önce elinize iki tane isim listesi geliyor, Türk oyuncuları artık parmakla gösteriyoruz. Aslında sınırlama 14 yabancı değil de 24 yabancı da olabilir. Ben yurt dışından gelecek kaliteli oyuncuların doğru örnek olacağını ve standardı yükselteceğini düşünüyorum. Ama doğru örnekleri bulup genç oyuncuları da aralarına harmanlamak gerekiyor. Bu noktada en önemli konu ise profesyonel kulüpleri altyapılarından oyuncu yetiştirecek ve oynatacak motivasyona taşımak ve teşvik etmek gerekiyor.
Galatasaray altyapısı da uzun yıllar A takıma oyuncu çıkardı. Ama son yıllarda bu akış yavaşladı.
Galatasaray altyapısı sadece Galatasaray'ın değil, Türk futbolunun dinamosudur. Buradan sadece Galatasaray'a değil, Türk futboluna oyuncu yetişiyor. Türk futbolu kocaman bir çarksa, en büyük ve önemli dişlisi Galatasaray'dır. Mesleki hayatımda binlerce genç oyuncu gördüm birçoğuyla da çalışma fırsatım oldu. Erken beklenti oluşturmanın ve baskı yaratmanın çocuklara hiçbir faydası olmuyor. Mesela, Almanya'da bir oyuncu için 15-16 yaşlarındayken yorum yapabilirsiniz. Ama Türkiye'de yapamıyorsunuz. Çünkü bir oyuncunun profesyonel olmasında 20 etken varsa, biz etkenlerin en fazla 6'sını yönetebiliyoruz diğerleri ise bizim kontrolümüz dışında. İşin içinde Toplumsal ve kültürel farklılıklar giriyor.
Oyuncu izleme konusunda bir organizasyonunuz var. Bu konuda yeni bir atılım olacak mı?
Bu sene yurtiçi startı verdik ve departman oluşturduk. Bu işle ilgili önemli olan ağınız. Türkiye çok geniş bir coğrafya her yere bir çalışan koyarak organizasyon yapmanız çok güç. Burada çalışan her antrenörün bir çevresi var. Bunun dışında gönüllü tarama ekibi projemiz var. Her ilde amatör futbol dünyasına hakim, söz sahibi birisi ile gönüllülük esasına bağlı olarak çalışacağız. Bu anlamda da ağımızı yayarak genişleteceğiz. Bir sene içinde bu yapıyı kurmayı hedefliyoruz. Artık yetenekli oyuncuyu bulmak ve bünyeye katmak da oldukça zorlaştı. Ama biz bu anlamda ciddi bir avantaja sahibiz. Seçme faaliyetlerimiz de belirli aralıklarla Türkiye'de ve yurt dışında olacak.
İşte Emrah Bayraktar'ın, Galatasaray Dergisi Yayın Yönetmeni Tarık Ünlütürk ile yaptığı söyleşi:
Daha önce de Galatasaray'da görev almıştınız. Suat Kaya ile birlikte PAF takımın başındaydınız. Galatasaray Futbol Akademisi'ne direktör olarak döndünüz. Aradaki zamanda neler oldu?
O günlerde meslek hayatına yeni başlamış bir antrenördüm. Burası benim için bir üniversite gibiydi. Geliştiren ve öğreten bir yerdi. Ben de kendimi o dönemde geliştirmek için çok çaba sarf ettim. Bu anlamda Galatasaray, benim için çok önemli bir yer. Ayrıldıktan sonra Futbol Federasyonu'nda ve farklı kulüplerde çalıştım. Yardımcı antrenör ve teknik direktör olarak görev yaptım. UEFA'dan antrenör eğitmeni lisansı aldım. Beşiktaş'ta yine aynı pozisyonda beş sene görev yaptım. Şimdi ise çırak olarak başladığım yere usta olarak geri döndüm. Galatasaray Spor Kulübü'nün bana verdiği katkıyı hiçbir zaman unutamamışımdır.
--Haber reklamdan sonra devam ediyor--
Futbolda altyapı zaman zaman çok konuşulan zaman zaman da unutulan bir kavram... Şu günlerde Galatasaray'da özellikle üstyapıda yeni bir hareketlenme var. Galatasaray Futbol Akademi'sinin son durumu nedir? İstenen düzeye ne kadar yakın?Türkiye'de iki büyük klişe var. Birincisi "Yeniden yapılanma", diğeri de "Altyapı çok önemli." Bu iki kavram çok kullanılır. Evet, altyapı çok önemlidir ama bunu söyleyerek önemli hale getirmiyorsunuz. Altyapı sürecinde ne yapacağınız çok önemli. Kulübümüzün oyuncu yetiştirme anlamında bir kültürü var. Genetik kodlarına işlenmiş. Ama bunu bizim biraz daha sistematik hale getirmemiz gerekiyor. Birkaç senede bir hasbelkader oyuncu getirmek yerine, sistematik bir yapı içinde düzenli olarak her sene belli sayıda oyuncuyu üstyapıya vermeyi sağlamamız gerekiyor. Oyuncu altyapıdan çıkıp nasıl profesyonel kadroya dahil olacak? Bu işin tek tarafı altyapı değil, bunu kulübün bir sistematik bir yapı haline getirmesi çok önemli. Türkiye'deki futbol kamuoyunda şöyle bir algı var. Altyapıdan A takıma bir oyuncu gelir, anlamlı fark yaratacak şekilde iyi bir oyun oynar ve A takıma çıkar. Bu doğru bir önerme değil. Bir kere iki takım arasında ciddi bir fark var. En temelde rekabet koşulları farklı. A takım 40 bin kişiyle oynarken altyapıda 20 kişiye oynanıyor maçlar. Oyuncuyu, A takıma getirirken farklı basamaklar kullanmak gerekiyor. Oyuncu kendi takımından önce daha esnek bir profesyonel takım üzerinden geçiş sağlamalı. Başka bir takımla harmanlamak olabilir bu… Bahsettiğim halihazırda işlevsel olmayan kiralama modeli değil. Doğru model, kulübün altyapıda başka bir profesyonel yapıya sahip olması olabilir. Sarı kırmızı renklere sahip, teknik direktörü altyapıdan çıkmış, kendi tesislerimizde antrene olan bir profesyonel yapı olabilir. Bu şekilde daha iyi verimli olacaktır. Altyapıdan yetişen her oyuncu A takımda oynayacak seviyeye çıkamayabilir ama en azından ara profesyonel takımımızda oynayarak bir maddi değer haline gelebilir. Bildiğiniz gibi U21'den mezun oyuncular henüz anlamlı bir maddi değer haline gelmiyor. Ancak profesyonel liglerde oynadıktan sonra bu değere ulaşıyor ki bunun da bize faydası olmuyor. Bu konuda kulüp olarak görüş açımızı belirlememiz gerekiyor. Bir başka yol, oyuncuyu Avrupa'daki ikinci liglere ya da Avrupa'nın düşük ölçekli birinci liglerine kiralamak olabilir. Oyuncunun başka bir profesyonel yapıdan gelmesi, Galatasaray için daha hazır olmasını sağlayacaktır. Dünyada buna benzer doğru modeller var. Artık her yıl aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar bekleme hatasından kurtulmamız lazım. Futbol kamuoyunda altyapı başarı algısı da yanlış. Herhangi bir altyapı takımının lig şampiyonluğu bir başarı olarak görülmemeli. Galatasaray'ın buna benzer binlerce şampiyonluğu var. Birçoğunu da antrenör olarak yaşadım. O an için güzel bir şey… Ama altyapının başarı ölçeği bu olmamalı.
A takımla altyapı takımlarını aynı sistemle oynatma çabası zaman zaman gündeme gelen bir konu. Altyapıya dair politikalar A takıma bağlı şekilde mi belirlenir? Yani A takımdaki sistem değişikliği, akademiyi etkiler mi?
Futbol klişeler üzerine kurulmuştur. "A takım hangi sistemle oynuyorsa altyapı da aynı şekilde oynar" genellemesi doğru değil. Bu şekilde basit bir cümle kuruyorsak, futbolu iyi yorumlayacak bir noktada değiliz demektir. Dörtlü ve üçlü savunma sistemlerini farklı yazılımlara benzetebiliriz. Ondan sonrası güncellemedir. Birbirleri arasında geçişi yapabilirsiniz. A takımın haftalık sistemini takip etmek yerine farklı bir model belirlenmelidir. Biz burada dörtlü savunmayı oynarken, üçlü savunma sistemini de öğretiyoruz. Aslında A takımda da bu anlamda bir devamlılık yok, zaten olamaz, olmamalı… Çünkü orada bir yarış var ve bu yarışta en doğru yol hangisi ise o seçiliyor. Sonuçta sistemi belirleyen eldeki oyuncu profilidir. A takımdaki sistem haftadan haftaya da değişebilir. Burası ise bir okuldur. Biz oyunculara farklı sisteme adapte olabilmeleri adına eğitim vermeyi amaçlarız. Sporcu ben bu eğitimi de aldım diyebilmelidir. Bu klişeden de uzak durmak gerekir. Altyapı antrenörlüğünde kulübe ve geleceğe hizmet etme fikri vardır. Bu tüm dünyada böyledir. Bu sorunun cevabını belki de bu şekilde değerlendirmek daha doğru olur.
Şu anda Galatasaray Futbol Akademisi'nde somut hedef nedir?
Dünyada bu hedefi akademiler değil kulüp oluşturur. Böyle bir hedef varsa oyuncunun önünü açacak ve olgunlaşmasını sağlayacak bir yapı oluşturulur. Bu yapıyı ve sistemi yani "Her sene üstyapıya bir oyuncu vereceğiz" cümlesini altyapı kurmaz, kulüp kurar. Burada sporcu eğitilir ve sunulur. Altyapı nasıl ki üstyapıdaki genç oyuncular ile ilgili bir inisiyatif geliştiremiyorsa, hedef koyması da mantıklı değildir.
Her sene en az bir ya da iki oyuncu yukarıya verme çabasını ortaya koyuyorsunuz. Bu noktada bu oyuncuları elekte sallanan ve belli koşullar altında eleğin üstünde kalan taşlara benzetebiliriz. Daha iyi anlaşılması açısından oyuncu ismi vererek soracağım. Arda Turan'ı Cafercan Aksu'dan ayıran fark neydi?
Altyapıdaki oyuncuya en fazla zarar veren olgu oyuncuları erken vitrine çıkartmak… "Sen artık iyi bir oyuncusun, yıldız olacaksın" demek ve oyuncu üzerinde gereğinden fazla suni bir beklenti oluşturmak… Bu oyuncunun duyması gereken arzu ve isteği elinden alıyor. Yetenek kısmını başka tarafa koyuyorum. Aç kalan ve daha çok isteyen oyuncu her zaman daha önde oluyor. Arda yetenekliydi ama onu farklı kılan bir şey vardı. Arda, "Şu takımla bir antrenmana çıksam daha ne isterim" derdi. Arda, hep açtı ve o dönemde derbide bir gol attığında bile sevincinden ağlardı. Bu kulüp için bir şeyler yapmak istiyordu. Yeteneğinin yanında onun arzusu ve açlığı kendisini bir yere getirdi. İnanın o dönemde Arda kadar yetenekli birçok oyuncu vardı. Ama Arda hep daha çok istedi. A takımda oynamaya aday oyuncular için en önemli nokta istemek. İstiyorsanız, fırsat geldiğinde değerlendiriyorsunuz, "O çocuk, bu çocuk" dedirtebiliyorsunuz.
Serpil Hamdi Tüzün, "Sergen'i ilk gördüğümde farklı olduğunu anlamıştım" der bir röportajında. Gerçekten bu tip yetenekler ilk görüşte anlaşılır mı?
Antrenör adına sporcunun ortaya koyduğu farkı anlama becerisi çok önemli. Küçük yaşlarda bir oyuncuda ilk olarak yaşıtlarından ayırt edilebilir ölçüde topa yatkın olup olmadığına bakılır. Top tekniği yeteneği gözle görebilir derecede iyi mi? Öğrenebilme becerisi yüksek mi? Ehli bir antrenör birkaç antrenmandan sonra bu soruların cevabını verebilendir. Galatasaray Spor Kulübü'nde oynamanız için kulübün değerleri ile örtüşür bir kimliğe sahip olmanız gerekir. Burada buna da bakılır. Futbolcunun fiziksel özellikleri ise başka bir değerlendirmedir. Bazıları geliştirebilir, bazıları ise doğuştan gelen özelliklerdir. Bir de altyapı antrenöründeki kıyas gözü çok değerlidir, 8-9-10 yaşlarındaki bir çocuğun dünya normlarında ne kadar ayırt edilebilir derecede yetenekli olduğunu görmesi gerekir.
Altyapılarda özellikle fizik problemi 10 yıl önceye kadar sıklıkla gündeme gelen bir konuydu. Batı ile aramızdaki o açık yıllar geçtikçe kapanıyor galiba.
Bu konuda hala dezavantajlarımız bulunuyor. Aslında çok uzun ve derin analiz yapılması gereken bir konu ama en basit örnekle Avrupa'da oyuncular ağırlıklı olarak doğal çimde oynayarak gelişiyor ve futbol tabiri ile yere daha sağlam basmayı öğreniyor. Yani aslında doğal yollardan kuvvetleniyorlar. Kas ve iskelet yapısı da buna göre daha farklı gelişiyor.
Dünyada belirli akademiler var. Clairefontaine, Ajax ve Barcelona akademileri gibi… Oralarda işleyen düzen neden dünyanın başka yerlerinde uygulanamıyor? Mesela Ajax'ın De Toekomst tesisleri yaklaşık 140 bin metrekarelik bir alan. Böyle de bir avantajları var ama bu tesisler ile bu fark açıklanabilir mi?
Bu kulüpler sadece muazzam tesisleri ve çok iyi antrenörleri olduğu için fark yaratmıyor. Bunları iyi yapan, farklı kılan kulübün kültürü... Ajax'ı, sadece Ajax yapan harika antrenman sahaları değil. Ajax'ın altyapı oyuncularını üstyapıda oynatmaya yönelik bir kültüre sahip. Para harcadığınızda bazı şeylere sahip olabilirsiniz. Ama kültür başka bir kavram… Bunun için farklı bir anlayış gerekiyor. Dünya'da altyapıdan yetiştirdiği oyuncuya en az ihtiyaç duyan kulüp Barcelona diyebilir birçok kişi. Dünya markası ve talep gören bir kulüp… Ekonomik gücü var ve istediği oyuncuyu transfer edebilir. Ama Barcelona böyle düşünmüyor, hala 100 milyon euro gibi bir bütçeyi ayırarak La Masia'yı yaratıyor. Çünkü kulüp, kültürünün devamı için altyapıdan gelen oyuncuya büyük önem taşıyor. Altyapıdan oyuncu yetiştirmek maddiyattan önce kültürel bir gerekliliktir. Barcelona'da kulüp kültürünün devamını sağlayan Puyol, Xavi, İniesta'dır Messi'dir. Bu sadece ekonomik bir düşünce değil, aynı zamanda kültürel bir tavırdır.
Şöyle bir gerçek var. Altyapı takımlarımız özellikle milli takım düzeyinde, rakipleri ile yakın seviyedeyken yukarı çıktıkça bu fark kapanıyor ve hatta daha sonra terse doğru açılıyor. Bu durumu ne ile açıklayabiliriz?
Alt yaş gruplarında esas olan yetenektir. Yukarı çıktıkça yetenekle beraber futbol bilgisine de sahip olmanız gerekir. Sahadaki matematiği anlamadan sadece yeteneğinizle bir şey yapamazsınız. Futbolcu olabilmeniz için yeteneğe ek olarak sahadaki oyunu anlayan ve çözebilen bir oyuncu haline gelmeniz gerekiyor. Yukarı çıktıkça alt gruplarda yeteneğinizle aldığınız sonuçları üst gruplarda alamayabilirsiniz. Çünkü yetenek sizi bir yere kadar taşır. Üste çıktıkça takımın parçası olmayı öğrenmelisiniz. Yoksa sıradan bir takım gelir ve doğru savunma yaparak gol atmanızı engelleyebilir. Tabii siz bir çözüm üretecek bir noktada değilseniz.
Şans verme meselesi de önemli sanıyorum. Altyapıda 50 maça çıkan oyuncu, profesyonel seviyede 5 maça düşüyor.
Türk futbolunu çözemediği nokta profesyonelliğe geçiş noktası. İnce bir çizgi var orada. Bir şekilde altyapılarda belirli bir seviyede eğitim veriliyor. Sıkıntı profesyonelliğe geçiş noktasında, oyuncular profesyonel takımlarda oynama şansı bulamadıkları için gelişemiyorlar. Bizim oyuncuyu kaybettiğimiz nokta orası. Türk futbolu o ince çizgiyi yönetemediği için her yıl yüzlerce potansiyel oyuncu kayboluyor.
Beklentileri yönetmekten devam edelim. Galatasaray altyapısında 2000 doğumlulardan çok şey bekleniyor. Bu haklı bir beklenti mi?
2000 jenerasyonu aynı 1987-88 jenerasyonu gibi gündemde. Kendileriyle de konuştum, oyuncularla sohbet ediyoruz. Bundan 12 yıl önce abileri de yıllarca şampiyon oldular. 1988 doğumlu takımımız altyapıda kulüpler bazında bütün kupaları kazandılar. Avrupa şampiyonu, dünya dördüncüsü oldular. Milli takımda o dönem yedi tane Galatasaraylı oyuncu vardı. Şu an baktığımızda bu oyuncularımız profesyonel hayatlarında, altyapıdaki başarıları kadar paralel bir kariyer sağlayamadılar. Altyapıda yakaladığın başarı iyi bir referans ama esas iş çizginin diğer tarafında. O çizginin diğer tarafında kendini yeterince aç hissetmezsen başarılı olamazsın. Çocukların bu anlamda güdülerini ve isteklerini canlı tutmamız gerekiyor. Biz altyapıdaki oyuncuya "Geldi, geliyor" derken onu kaybediyoruz. Bu konuyla ilgili ben temkinliyim. İyi örneklerle beraber kötü örnekler de çok gördüm. Temkinli gitmek şart. Burasının okul olduğunu söylemiştim, okulda çok başarılı olmak önemlidir ama iş hayatında başarılı olamazsan, okuldaki başardıklarının anlam kazanmaz.
Bir diğer konu yabancı sayısı… Altyapı tarafından bakınca oyuncuların motivasyonuna olumsuz bir katkısı var mı? Kariyerli yabancı tam tersi şekilde rekabet duygusunu da artırabilir. Siz neler düşünüyorsunuz?
Bu karar; ne kadar uzun düşünülüp ya da tartışılıp verilmiş bilemiyorum. Bu planlanmış bir şey mi bundan emin değilim. Ancak bir gerçek var ki geçmişe göre genç, Türk sporcuların forma bulma şansı azalıyor. Bu ülke futbolunu ilgilendiren bir durum... Maçtan önce elinize iki tane isim listesi geliyor, Türk oyuncuları artık parmakla gösteriyoruz. Aslında sınırlama 14 yabancı değil de 24 yabancı da olabilir. Ben yurt dışından gelecek kaliteli oyuncuların doğru örnek olacağını ve standardı yükselteceğini düşünüyorum. Ama doğru örnekleri bulup genç oyuncuları da aralarına harmanlamak gerekiyor. Bu noktada en önemli konu ise profesyonel kulüpleri altyapılarından oyuncu yetiştirecek ve oynatacak motivasyona taşımak ve teşvik etmek gerekiyor.
Galatasaray altyapısı da uzun yıllar A takıma oyuncu çıkardı. Ama son yıllarda bu akış yavaşladı.
Galatasaray altyapısı sadece Galatasaray'ın değil, Türk futbolunun dinamosudur. Buradan sadece Galatasaray'a değil, Türk futboluna oyuncu yetişiyor. Türk futbolu kocaman bir çarksa, en büyük ve önemli dişlisi Galatasaray'dır. Mesleki hayatımda binlerce genç oyuncu gördüm birçoğuyla da çalışma fırsatım oldu. Erken beklenti oluşturmanın ve baskı yaratmanın çocuklara hiçbir faydası olmuyor. Mesela, Almanya'da bir oyuncu için 15-16 yaşlarındayken yorum yapabilirsiniz. Ama Türkiye'de yapamıyorsunuz. Çünkü bir oyuncunun profesyonel olmasında 20 etken varsa, biz etkenlerin en fazla 6'sını yönetebiliyoruz diğerleri ise bizim kontrolümüz dışında. İşin içinde Toplumsal ve kültürel farklılıklar giriyor.
Oyuncu izleme konusunda bir organizasyonunuz var. Bu konuda yeni bir atılım olacak mı?
Bu sene yurtiçi startı verdik ve departman oluşturduk. Bu işle ilgili önemli olan ağınız. Türkiye çok geniş bir coğrafya her yere bir çalışan koyarak organizasyon yapmanız çok güç. Burada çalışan her antrenörün bir çevresi var. Bunun dışında gönüllü tarama ekibi projemiz var. Her ilde amatör futbol dünyasına hakim, söz sahibi birisi ile gönüllülük esasına bağlı olarak çalışacağız. Bu anlamda da ağımızı yayarak genişleteceğiz. Bir sene içinde bu yapıyı kurmayı hedefliyoruz. Artık yetenekli oyuncuyu bulmak ve bünyeye katmak da oldukça zorlaştı. Ama biz bu anlamda ciddi bir avantaja sahibiz. Seçme faaliyetlerimiz de belirli aralıklarla Türkiye'de ve yurt dışında olacak.
Haber; Sporx.com
Diğer haberleri görmek için aşağıya kaydırın.
Diğer Haberler
Diğer haberleri görmek için aşağıya kaydırın.